‘’Gelişme işi, serpilip büyüme. İlerleme, inkişaf, tekâmül’’ (TDK). Gelişim (ontogenez/bireyoluş), en temel olarak zaman içinde, yapıda ya da işlevde meydana gelen değişimler olarak tanımlanır. İnsan gelişimi, döllenmeden başlayarak yaşam boyu devam eden dinamik bir süreçtir. Gelişimde etkili unsurlara baktığımızda kalıtımcı ve çevreci yaklaşımlar söz konusudur.  

Kalıtımın gelişimde daha etkin etkin rol oynadığını düşünen ve bu savın öncülerinden olan filozoflar Descartes ve Platon bilginin en azından belirli bir kısmının doğuştan itibaren var olduğunu ileri sürmektedir. Örneğin, çocukta emme bilgisi doğuştan vardır ve öğretilmesine gerek yoktur. Herhangi bir etki beklemeden bebek bu davranışı gerçekleştirir. İşte bu bağlamda kalıtım bakış açısında gelişimi ele almak; kaçınılmaz olarak gerçekleşecek belirli değişiklikleri kabul etme (insan embriyosunun parmak arası perdelerini zamanla kaybetmesi) ve etkilerden bağımsız olarak sonuçları ele alabilmeyi gerektirmektedir. 

Çevreci akımının önderlerinden Locke zihni boş bir levhaya (tabula-rasa) benzetmiş ve bilginin sonradan deneyimlerle edinildiğini öne sürmüştür. Bu konuya bebeğin dil gelişimi örnek verilebilir; insanlar arasında yetişmemiş olan bir bebek dil becerisi geliştiremez ve konuşmayı öğrenemez.  

Rousseau ise insanın belirli bir bilgi birikimiyle dünyaya geldiğini fakat bu birikimin şekillenmesinde ve ortaya çıkmasında çevrenin ve deneyimlerin önemli 1 rolü olduğunu vurgulamıştır. Psikoloji biliminin kurucularından G. Stanley Hall gelişimi, kalıtımsal bakış açısıyla ele almıştır; çocukluğun belirli dönem noktalarının olduğunu ve bu noktaların doğuştan belirlenmiş bir gelişim planı çerçevesinde gerçekleştiğini öne sürmüştür. Psikoloji biliminin etkili isimlerinden olan John Watson, Hall’ un aksine gelişimde kalıtımın etkililiğinden çok çevre etkisi üzerine durmuş ve davranışçılık kavramını literatüre kazandırmıştı. Davranışçılık; gelişimi, çevresel etkilerin sonucunda davranışlarda ortaya çıkan değişimler şeklinde tanımlayan kuramsal bir görüştür. Davranışçılık gelişimi, çevreci bakış açısı ile davranışsal değişiklikler yönünden ele almaktadır. Bu şekilde ele alındığında gelişim öğrenilebilir bir olgu olarak algılanmaktadır. Baltes ise gelişimi, ‘’yaşam boyu, çok boyutlu, çok yönlü, esnek, çok disiplinli ve bağlamsal olarak nitelerken’’ aynı zamanda ‘’gelişimin büyüme sürdürme ve kaybın düzenlenmesini içeren bir süreç olduğunu vurgular. 

Gelişimle ilgili temel kavramlara baktığımızda ‘olgunlaşma, yaş ve evreler’ karşımıza çıkar. Bunlar gelişimin anlaşılabilmesi için gerekli olan kavramlardır. Olgunlaşma, Arnold Gesell tarafından ortaya çıkarılmıştır ve ‘’doğuştan gelen büyüme süreçleri’’ olarak tanımlanmıştır. Olgunlaşma büyümenin temel kalıplarının koruyan, dengeleyen ve önlenemeyen faktörleri kapsayan bir olgudur. Evrensel olma, ardışık olma ve karakteristik olma şeklinde üç temel niteliği vardır; örneğin, kasık tüylerinin çıkması veya bebeğin yürümesi. Bu süreçler doğuştan gelir ve önlenemezler. Zamanlamalarında elbette ki çevre etkisi görülebilir fakat herhangi bir etki olmaksızın da bu gelişmeler gerçekleşecektir ve öğrenmeye dayalı değillerdir (Bee ve Boyd, Dalton, Gesell). Gelişimsel süreci anlamada diğer önemli olan basamak yaş, bize çocuğun gelişimde önemli ipuçları sağlar. Örneğin, yaşına bağlı olarak bir çocuğun yürüme ya da ortalama olarak konuşmaya başlayacağı zaman tahmin edilebilir. Takvim yaşı dışında; biyolojik yaş, psikolojik yaş ve sosyal yaşın da bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Evre ise, ‘’bir olayda birbiri ardına gelişen ortaya çıkan durumların her biri’’ ya da ‘’gelişimin her bir basamağı’’ olarak tanımlanmaktadır. Evreler kendi içinde, doğum öncesi ve sırası (prenatal period), bebeklik (infancy and toodlerhood), ilk çocukluk (early childhood), orta çocukluk (middle childhood), ergenlik(adolescence), ilk yetişkinlik (young adulthood), orta yetişkinlik (middle adulthood), ileri yetişkinlik (late adulthood) olarak sıralanır. (Berk, Havighurts, Papalia vd., Santrock) 

Tüm memeliler içinde, doğuştan en az gelişen, türüne özgü faaliyetleri yerine getirme ve beceri edinmede en uzun gelişim süresine ihtiyaç duyanlar insanlardır. Genelde organizma filogenetik ölçekte ne kadar üst sırada yer alıyorsa, sinir sistemi o kadar karmaşıktır ve olgunlaşması için geçmesi gereken süre de o kadar uzun olur. İnsan, doğduktan sonra yıllarca bağımlı kalır ve kendine yeterli hale gelinceye kadar uzun bir öğrenme ve diğerleriyle karşılıklı etkileşim dönemine ihtiyaç duyar (Atkinson, Atkinson ve Hilgard, 1995:81). 

Gelişim, organizmada döllenmeden başlayarak bedensel, zihinsel, duygusal, dil ve sosyal yönden, belli koşulları olan en son aşamasına ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme kaydeden değişimdir (Senemoğlu, 1997:3). Bireyin günden güne değişen yapısı hakkında bilgi sahibi olmak kritik öneme sahiptir. Örneğin, bireyin 2. Yılından itibaren benlik bilincinin gelişmesiyle çevresiyle inatlaşmaya başlaması gelişimsel olarak doğal bir süreçtir. İşlem öncesi dönem (Preoperational Stage) içerisindeki (2-7yaş) çocuğun özelliği olan benmerkezci yaklaşımı, dünyayı kendi varlık ve algılarına dayanarak anlamlandırmalarını kapsamaktadır (Piaget). Bu yaştaki çocuklar farklı bakış açılarına dair algıyı henüz geliştirmişlerdir; empati, ahlak, ayıp, günah, sosyal kurallar gibi soyut kavramları algılayacak bilişsel yapıları olgunlaşmamıştır. Bu kavramlar 11+yaş dönemin özelliğidir. Çocuğun hangi dönem içerisinde olduğu hakkında bilgi sahibi olmak, çocuğa yaklaşımda, belirli özellikler kazandırmada, neyi nasıl öğretileceği açısından son derece önemlidir. Buradaki en temel nokta, bakımın sevgiyle, çocuğun mizacına, yaşına ve gelişim dönemlerine uygun olarak yapılmasıdır. Sevgisiz ve bilgi eksikliği ile atılan her adım, çocuğun gelişimini sekteye uğratıp varlığını örseleyecektir. 

Gelişim Koçu Kübra Doğdubay 

Yorumunuzu Yazın